Zamanın maskarasından korkan bir adam,
Sessizliği cana kasıtlı en acımasız idam.
Dünyaya karşı dimdik yürüyen bu yenilmez kovboyu,
Tanıyor gibi sanki asırlar boyu.
Bir yük var omuzlarında hüzünden hasat,
Sıska vücudu sahip olduğu tek hasılat.
Yaşama dair hiçbir emare yok gözlerinde,
Bilinçten yoksun, bilgisiz sözlerinde.
Kalbine kurduğu dev bir salıncakta,
Yoruyor kalbini, aşk denilen oyuncakla...
Zamanın endişesine dalmış bir adam,
Nöbet almış şehri, dam dam...
Dünyada aradığı hayatın renginde,
Ölümsüzlüğü bulduğu, ölümün denginde,
Hiç bitmeyecekmiş gibi önünde duran yollara inat,
Sonsuzluğa açılan bir kapıydı kainat.
Hüzne dirhem dirhem boyun eğen ayrılıklar,
O günün hikmetine bir olacak farklılıklar,
Sanki hepsi bir çerçevede edilmiş gibi resim,
Hayat ki bir perde, kader ki piyesim...
12 Ocak 2015 Pazartesi
6 Ocak 2015 Salı
KUYU
Yalnız tepelerin ardında bekleyen bir kuyu
Kuyu ki içindekiler unutmuş uykuyu.
Beni bir ben varım anlayan bu izbede.
Bir benim muhalefet, bende bu arbede!
Kendime bile duyuramadığım sesimin,
Her tanesini hesap ettiğim nefesimin,
Nasıl ve niçin harman olduğu gerçekte,
Yürüyorum... İncecik ipli bu elekte.
Bir başkayım bugün mevsimlere,
Ben bir yaz günüyüm, gocuklu iklimlere.
Buz dağının güneşi kıskandıran gençleri
Soğuktan daha keskin yalnızlığa dirençleri.
Şimdi elimde kalan birkaç mısra kırgınlıklara dair.
Buz dağının kalbindeki güneşi anlatan şair,
Ben değilim bu yakın memleketlere uzak,
Şeytan ki pusu da bekler, dünya ki bana tuzak...
Kuyu ki içindekiler unutmuş uykuyu.
Beni bir ben varım anlayan bu izbede.
Bir benim muhalefet, bende bu arbede!
Kendime bile duyuramadığım sesimin,
Her tanesini hesap ettiğim nefesimin,
Nasıl ve niçin harman olduğu gerçekte,
Yürüyorum... İncecik ipli bu elekte.
Bir başkayım bugün mevsimlere,
Ben bir yaz günüyüm, gocuklu iklimlere.
Buz dağının güneşi kıskandıran gençleri
Soğuktan daha keskin yalnızlığa dirençleri.
Şimdi elimde kalan birkaç mısra kırgınlıklara dair.
Buz dağının kalbindeki güneşi anlatan şair,
Ben değilim bu yakın memleketlere uzak,
Şeytan ki pusu da bekler, dünya ki bana tuzak...
4 Ocak 2015 Pazar
KADIN
Şiirlere can veren bir kadın,
Kalbimin buğulu camlarında adın,
Yazıyor mısralar boyu beyaz tebeşirlerle,
Yazıyı ilk keşfeden benim, bu şiirlerle!
Adının geçmediği her cümle boş birkaç lafz,
Adını anmak bilcümle her gün bana farz.
Toprağa can veren anasın memleketime,
Bir âlim, ilim veren, ilhamın mektebine…
Bir kadın, önünde diz çökmüş asırlar,
Heybesi sevda dolu, zümrütten kasırlar…
Duruyor karşımda sen yüklü limanda,
İçi hınca hınç dolu, bu vakar imanda.
Onu anımsatan her şeyin peşinden,
Gidiyor ayaklarım, ayrı ayrı eşinden.
Bir kadın, korkuları zifiri dipsiz bir kuyu,
Kimselerin uğramadığı köhne bir kuytu.
Bir başına, dünyaya yeten uçsuz bir sine,
Sihirli değneği, ince uçlu bir iğne!
Bir kadın, hiçlik mertebesinde muhabere,
Sonsuz müjde, cennetten gelen habere…
1 Ocak 2015 Perşembe
ŞİMDİKİ ZAMANIN ŞİİRİ
Geçmişten peydah olmuş canavar,
Kapkara maskesi, zehirli canı var.
Leş diyarından geçer gibi gelen kokular burnumuza,
Hüzne diyet ödeyen lanetli bir domuza!
Âlemin aleni fâsık zamparası,
Yere batsın, zehrini damıttığı parası!
Dök içinin kirini, heybeni soyun,
Bir hakikat ki, sürmez bu oyun…
İçinde sakladığı binler bini karanlık gizleri,
Silecek sevdamız, çamurlu izleri.
Kalbime saplanan geçmiş adlı kılıçlar,
Müşkiliyeti aleni, çaresiz kırılışlar…
Sevince ve hüzne mensup iki taraf,
Biri aşka sarraf, öteki hayata bertaraf!
Bilekleri ince, beli sıska, beş para etmeyen posu,
Ölüme pusu kurmuş gözlerin, hayata paydosu.
Canlanıyor dudakları arasında sureti vaizin,
Sevdasız diyarların öyküsü mevaizin.
Gönlümüze işleyip, kalbimizi sarınca,
Getirecek seni bana, sevda yüklü karınca…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)