6 Eylül 2016 Salı

SUAL

Bu kelimeler, hep mi kifayetsizdi böyle?
Ki boğazıma düğümleniyor sözcükler.
Hece hece anlatsam, anlar mı beni gece?
Zifiri aynada raks ederken göçekler.

Hangi diyarı göçüme mesken tutsam,
Ki göçmen kuşları bana yoldaşlık eder mi?
Nereleri sürgün tutup bu derdi unutsam,
Alnımıza yazılan; sevdamıza sefer mi?

Ak kanatlı gök güvercinleri, gönlümün postası,
Bu göç kervanından haber eder mi?
Sıska kağıda can veren mürekkep posası,
Gökyüzünde aynı yıldızı zikreder mi?

Baharın nağmelerine tempo tutan martılar,
Meçhule giden gemide bize eşlik eder mi?
Gece olunca renkleri gizleyen karaltılar,
Çektiğim bunca acıya şahitlik eder mi?

Eşhedû derken ulu bir çınar zamana,
Hûda zehrime panzehir eder mi?
Şu dert eşiğinde verdiğim imtihana,
Sebep olan dert mi, hemdert mi?

5 Eylül 2016 Pazartesi

ŞENAAT

Sonsuzluğu aradığım perdenin ardında esirim,
Ölümsüzlüğü bulduğum ömrüne yok tesirim.
Aşk; ölümlü bedenin ölümsüz sureti,
Ölümlü âlemin, ölümsüz kudreti.
Artık gücün mü kalmadı ey bayım?
Nefes alan ceseti ben ne yapayım?
İnce bir sızı gibi zerreme işlenirken ömür,
Kıvılcımına har ettiğim, kimin bu kömür?
Yakıyor beni asırlardır cehennemi yaşar gibi,
Cennet bahçesinde, yasaklı elmaya dalar gibi...
Cennetinden kovulan bu ademi,
Yakıyor billahi sevdanın demi!
Yüreğim cephane, hislerim mermi,
Bu savaşta kazanmak kâr eder mi?
Günden güne artarken meydandaki zaiyat,
Neye yarar etmeye bunca sözü sarfiyat?
Lâ'dan geçip İllâ'ya varamayan bu adam,
Her zerresini sende buluyor ey madam!
Lakin ondan da geriye yalnız külleri kalmış,
Bozuk plak dinler gibi, sende takılmış...
En güzel notasını söyler gibi bir şarkının,
Altında eziliyorum feleğin çarkının.
Elimde avucumda birkaç tutam saadet,
Tek varlığım budur; kendime şahadet...